2010 yılında iş dünyasının en önemli gelişimi nedir deseniz, herhalde herkesin ortak vereceği cevap “Sosyal ağlar” olacaktır. Yıl boyunca ilk başlarda gençlerin kişisel iletişim aracı olan bu ortamlar, şirket yöneticilerinin hem çalışanları hem de müşterileri ile daha yakınlaşabilme çabası için kullanılan platformlara dönüşmeye başladı.Bunun en büyük sebebi ise çift tarafli ilişkiye imkan tanıyor olması oldu.En azından Time dergisinde Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg böyle söyledi.
Çok uzun değil daha bir yıl önce, bir sürü insan Facebook’u gençlerin birbirini “dürttüğü”, oyunların oynandığı ve mezuniyet resimlerinin paylaşıldığı bir ortam olarak konumlandırıyordu. Bugün ise dünya çapında 600 milyondan fazla kullanıcısı aktif olan bir site var karşımızda. En hızlı artan yaş grubu ise 40 yaş üstü olanlar. 300 milyondan fazla kullanıcı en az günde 1 saatini Facebook’ta geçiriyor. Yaklaşık 200 milyon insan 140 karakterlik limitine rağmen aktif olarak Twitter’da yazı yazıyor.Bir 100 milyon da LinkedIn kullanıyor. Bu ortamların hiçbiri geçtiğimiz 10 yıl içerisinde yoktu.
IBM’in lideri Sam Palmisano, PepsiCo’dan Indra Nooyi, Apple’ın Steve Jobs’u, Microsoft’un Steve Ballmer’ı hepsi aktif sosyal medya kullanıcısı.Peki ama neden? Çünkü bu sosyal ağlar ulaşmak istedikleri geniş çaptaki kitlelere gerçek zamanlı olarak ulaşabilecekleri tek nokta.İstedikleri herhangi bir yerde ve zamanda bir basın toplantısı yapmadan, video çekimi veya metin yazarlarının onların adına yazı yazmalarını beklemeden mesajlarını iletebilirler. Artık onların düşünceleri ve söyleyecekleri herşey çok daha değerli ve ciddi bir şekilde yönlendirici olabiliyor.
Sosyal ağlar aynı zamanda organizasyonların hiyerarşik yapısını da ortadan kaldırıyor. Bu ortamda herkes eşit ve hiyerarşiye gerek yok.
En büyük sorunu tabii orta kademe yöneticiler yaşıyor. Çünkü böyle bir ortamda artık mesajları yukarıdan aşağıya veya tersi yönde götürüp getirecek kişilere ihtiyaç kalmıyor. Sosyal ağlarda, başarının anahtarı bence asıl işi yapan kişileri güçlendirmektir. Yani ürünü dizayn eden, üreten, pazarlamasını yapan ve satan kişilerin öne çıkıp liderliği hiyerarşi olmadan ele almasıdır.Bunu sağlamak içindir ki özellikle yabancı şirketler kişilere daha çok delegasyon ile kendi işlerinin kararlarını kendileri versinler diye çaba sarf etmektedirler.
Perakende sektöründeki şirketler kişiselleştirilmiş mesajlarla kendi hedef kitlelerine ulaşmak için özel çabalar sarf ediyorlar. Bilinen reklam yöntemlerine para harcamak yerine kendi içeriklerini oluşturup bu mecralarda yer alıyorlar. Mesela Kraft Foods, artık yiyecek üzerine en çok içeriği sunan yayıncılardan bir tanesi. IBM fikir liderliği komuniteleri oluşturuyor. PepsiCo sosyal ağları kullanarak daha önce hiç aksattmadığı Super Bowl reklamından vazgeçiyor. Yani yönetim açısından bakıldığında sosyal ağlar gerçek zamanlı olarak 21 yüzyılın liderliğini ele geçiriyor. Kim olduğunu ve neye inandığını açıkladıktan sonra sosyal ağlarda saklanmak mümkün değildir. Burada şeffaflık esastır.
Üstelik sosyal ağlar geçmiş 10 yılda şirket yöneticilerinin kaybettiği inandırıcılığı da tekrar kazanmaları için onlara bir imkan sunuyor. İşte tam bu yüzden SOSYAL AĞLAR iş dünyasının bu yılki en önemli gelişmesidir.